M. Utku Yeşilöz
Toplam beş bölümden oluşan anlatımda Lévi-Strauss, mit-bilim, mit-tarih, mit-müzik ilişkisi ve bununla birlikte ilkel, uygar kavramları özelinde düşünme biçimleri arasında gördüğü belirgin zıtlıkları ele alır.
Öyle geliyor ki mitolojik evrenler, kalıntılarından yeni evrenler doğsun diye, oluşur oluşmaz dağılmaya mahkûmdur. Claude Lévi-Strauss, Yapısal Antropoloji
1986 yılında ilk kez Alan yayıncılık tarafından Türkçe edebiyata kazandırılan ve 2013’te İthaki Yayınları’nda ilk baskısını gören Mit ve Anlam, geçtiğimiz yaz aynı yayınevinde altıncı kez baskıya gitmiştir. Çevirisini Gökhan Yavuz Demir’in üstlendiği yirminci yüzyılın önde gelen düşünürlerinden antropolog ve etnolog Claude Lévi-Strauss’un bu eseri okurlarına yol haritası sunmaya devam etmekte. Çevirmenin deyimiyle, Yaban Düşünce ile entelektüel çizgisinde ilerlerken rotasını “akrabalık dönemi”nden “mitolojik döneme” çeviren Claude Lévi-Strauss, öncelikle mitlerin mantığını analiz etmekle işe başlayıp 30 Ekim 2009 tarihinde son yolculuğuna uğurlanana kadar yapısalcılık, modern bilim ve mit-mantıkları üzerine çalışmalarını sürdürecektir. İnceleyeceğimiz baskıda ön söz sahibi Wendy Doniger’in okurla metni baş başa bırakmadan hemen önce kurduğu şu cümle, Lévi-Strauss ’un insan varoluşuna dair can alıcı soru-yorumlarla Mit ve Anlam’da ne anlattığına işaret eder: “Lévi-Strauss’un ismini ilk kez duyan biri onun temelde ne anlattığını çabuk ve kolay bir şekilde izah etmemi istese, Mit ve Anlam’ı seçip yüksek sesle okurdum.” (s.15) Mitoloji üzerine kaleme alınan metinlerin tümü, mit dediğimiz şeyin tanımı etrafında dönmektedir. Lévi-Strauss’un tanımıysa kabaca şöyle: “Mitler, insanların kendilerine anlattıkları, etrafa anlatıldığını duydukları hikâyelerdir.” O, bir tanım aranacaksa muhtemelen tanımlarını ödünç alacağımız hakların her biri kadar tanım yapılacağını ileri sürer. Mitlerin oluşumuna ve ne amaçla var olduklarına dair getirdiği açıklamaysa şu: “İnsanlar mitlerin yazarları olmadığını düşünürler, tabii bu hikâyelerin yazarlarının olmadığından değil, tekrar tekrar anlatılarak dönüştürüldükleri için bu hikâyeler ortak mirasa dâhil edilmiştir. Bu hikâyeler yoluyla her toplum nasıl oluştuğunu, üyelerinin dış dünyayla ilişkilerini ve insanın evrendeki yerini anlamaya çalışır.” Onun bu sözlerinden anlıyoruz ki zamanın başlangıcında olan bitene şimdi ve buradan bilimsel açıklama getirilirken, farklı alanlarda o alana özgü açıklamalar da geliştiririz. Evrenin büyük olayları için bilhassa fiziğe, kozmolojiye başvururuz. Yoğunluğunu koyu kabul edebileceğimiz hikâyelerin yani mitin ayırıcı yönünü vurgulamak isteyen Lévi-Strauss, tüm bu olaylara kapsayıcı bir açıklama getirmek işinin kendini var ettikçe dağılan ve bu döngü tekrarlandıkça yeniden var olan mitlere bırakılması gerektiğinin altını çizer.
“Mit bir dil biçimidir, dil bizi kendimizi ve dünyamızı anlamaya girişmeye yatkın kılar ve bunu, aslında bütünüyle kaynaşık halde olabilecek verilerin üzerine diyalektiği, ikilikleri veya ikici şemaları üst üste bindirerek yapar.” (s.8) Sağ sol, iyi kötü, yaşam ölüm vb. gibi bizler de doğa tarafından ikiye yarılmış mahlûklar değil miyiz? Benzer ikillikler özelinde mitin tek bir açıklayıcı şema oluşturmayı amaçladığını düşünen antropolog, insan beyninin kendisinin ikili doğasıyla yaşamdaki başka ve kaçınılmaz ikiliklerin peşine düşecektir. Hatta Mit ve Anlam’da okuduğumuz üzere onun eserlerinde bir önemli ikilik daha vardır ki o da tikellik ile evrensellik arasındaki gerilimdir; okur, metin üstünde hâkimiyet kurduğunda Lévi-Strauss’un Mit ve Anlam’da evrenselciliği apaçık ortaya koyduğunun farkına varacaktır. “Aslına bakarsanız farklılıklar son derece verimlidir. İlerleme sadece farklılık vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir.” (s.39) Gerçekte yazdıklarını bitirir bitirmez unuttuğunu Mit ve Anlam’da itiraf eden Lévi-Strauss, kitaplarının kendisi vasıtasıyla yazıldığını, bir kere ondan çıktıktan sonra boşluğa düştüğünü ve geride hiçbir şey kalmadığını samimiyetle paylaşır. Bu kitapta onun sisteminde “mitem”lerin gerek farka gerekse aynılığa olanak tanıdığı görürüz; sistemi “değişmez olanı veya yüzeydeki farklılıklar arasındaki değişmez unsurları araştıran yapısalcı yaklaşımı (s.14) destekler niteliktedir. Ayrıca mitolojik düşüncenin mantığı, olumlu düşüncenin dayandığı mantık kadar zorluklu ve pratikte bize biraz faklı gelebilir. Bu farklılık, zihinsel işlemlerin niteliğinden ziyade işlem konusunu oluşturan nesnelerin yapısından ileri gelir. Verimi artıran hâliyle değişmezi veya yüzeydeki farklılıklar arasındaki değişmezi sorgulayan yapısalcılıktaki bu fikri destekleyici ögelerin varlığı Lévi-Strauss’ça kabul edilir. Farklılıklar gibi yüzyıllar boyu zaman ve mekân bağlamında insanoğlunun ortaya koyduğu ürünlerdeki benzeşmeler de rastlantıdan başka sebeplere dayanabilir. Lévi-Strauss, esas problemi hepsinde müşterek olanı bulmak olarak görür. Bunu bir tercüme, bir dilde veya kodda ifade edilen şeyi farklı bir dildeki ifadeye tercüme, etme problemi olarak düşünen antropolog; insanların, hayat tecrübesini mit olarak adlandırılan hikâyelerde dile getirdiğine, dili/kodu buradaki aktarım için yorduğuna inanmıştır. Ona göre mitlerin ayrışan ve ortaklaşan unsurlardan doğan gücü buradan geliyor olmalıdır.
“Her birimiz birtakım şeylerin meydana geldiği bir tür kavşağız.” (s.24) Toplam beş bölümden oluşan anlatımda Lévi-Strauss, mit-bilim, mit-tarih, mit-müzik ilişkisi ve bununla birlikte ilkel, uygar kavramları özelinde düşünme biçimleri arasında gördüğü belirgin zıtlıkları ele alır. İlk bölüm "Mit ve Bilimin Buluşması"dır. Bir manada bilim ile mitin nasıl ayrıldığını, diğer bir manadaysa her ikisinin gerçekliğin parçaları olduğunu göstermeye çalışır, Lévi-Strauss. Mitle kaybedileni geri getirmek için bilimi dışlamamız veya bilimsel bir bakış açısını sürdürmek için miti terk etmemiz gerekmediğini iletir. Aynı zamanda yapısalcılığa, kargaşanın dengesine ve bu dengenin ihtiyacına değinir. İkinci ve üçüncü bölüm, "‘İlkel’ Düşünce ve ‘Uygar’ Zihin" ve "Tavşan Dudakları ve İkizler: Bir Mitin Yarılması"dır. Lévi-Strauss, bu bölümlerde ilkel ideyle modern ide arasındaki bazı farklılıkları, ilkel idenin derinden değişmeceli olduğunu, belirli bir kültürün pragmatik yaşamına nasıl gömülü olduğunu keşfettirmek ister okura. Dördüncü bölüm "Mit, Tarih Haline Geldiğinde"dir. Bu bölümde eski antropolojinin sadece orada bulunularak araştırılmasını değiştirme sorununa, buna ilaveten süreç içinde kaybolan/mitleri parçalayan bir başlangıç özelliğinin varlığına değinerek maksatlı olarak mitolojilerin/lacivert hikâyelerin yapılandırılmış düzeninden bahseder. Aynı zamanda mitoloji ve tarihle nasıl ilişki kurduğumuz arasında bir bağlantı kurmaya çalışan Lévi-Strauss, okura belirli bir kültür içindeki mitlerin varyasyonları, tarihçiler arasındaki tarihsel açıklamaların varyasyonlarından farklı değildir, sonucunu çıkartır. Son bölümse "Mit ve Müzik"tir; müziğin aslında büyük ölçüde miti yaratan ve destekleyen yapılara dayandığını savunur. Hem müziğin hem de mitin temel yapı taşlarını tartışarak onların benzerliklerini ve farklılıklarını sergiler.
Genel olarak kitapta mitolojinin nasıl yorumlanacağına dair onun bazı ilginç yaklaşımları olduğunu görmek keyif verici. Mit ve Anlam tercihen Claude Lévi-Strauss’un Yapısal Antropoloji ve Patrick Wilcken'in biyografisi, Claude Lévi-Strauss: Laboratuvarda Bir Yaşam kitaplarıyla birlikte okunabilir. Yapısalcılık ve bilim -bunların mitoloji ve antropolojiyle olan ilişkisi- gibi ana konudan küçük sapmalarla zenginleştirilmiş bu eser ilgilisi için dikkatle okunası.
Mit ve Anlam
Claude Lévi-Strauss
İthaki Yayınları
Çev. Gökhan Yavuz Demir
96. s
2013
Comments