kırk nefes çiçek aldım dünyadan
bildim
kırk yüke
kırk sancılı ter biçilmiş kirpiklerimin ıslak dere yatakları
kırk defa yakıştırmaya kalktım adlarını adlarıma
avlulu evlerin soluk kadrajında uykusuz
çok sonra anladım ki dünya kırk kere ayıp etme yeriymiş
sesim unutmazmış
sesinin iki sokak aşağı mahcubiyetini
ne aynana yakınım
ne kuyuna uzak
ayın kırıklığından bu yana
aklıma bulduğum hiçbir harf eskitmedi eskileri üstümden
yarı çıplak kadim bir suskuydum çok kuyu önce
sonra kıvırcık bir kervana sustum
adlarını uzak bir serapla ören yırtık gömleğimi
uzayan alnıma hece kervanları dizdim
hiçbir yüz yüzümü çıkartmadı yüzünün ağacına
cebimde ay büyütecek kadar büyütmedim ellerimi henüz
hem boyum bir kuyu kadar derin de değil zaten
öyle kendi kendine sallanan tokmak gibi
öyle kendi kendime eski ezberledim kapınızı ulu orta
bak adın adıma olumlu cümle bu cümlede
bak unutmadım da okumayı
bir bilsen kaç kavim yol uzak yıkadım az harfini dağ sesimden
yüzün eskimesin diye yüzümde
rüzgar atandım herkesin kendi sancısını dünyanın kesilmiş parmağı sandığı bu zamana
insan eski bir kusur gibi doğarmış dünya ya
başkasının lekesini temizlemek için bir başkasına daha ayıp bir leke olurmuş
ben bilmediğim kavimler göçtüm sen bil diye bilmediklerimi
bilmediğim kuyular uslandım
gittim biraz daha sustum aklımın kırk düğüme çarptırılmış hamaklarını
biraz daha yattım sahaf eşiklerinde okumayan eski yüzümün taşlanan cezalarını
baktım biraz daha sen olmuşum
baktım kırk şiirle çağrılsam yine seni duyacağım
kırk zemzemle yıkansam çıkmayacak adının harfleri adımın harflerinden
kırk kuyuda kırk kavim konaklasam
unutmayacak yüzümün suyu yüzünün suyu hürmetini
gittim biraz daha sustum
gittim biraz daha sustum
sen olmak için
sen olmak için
Mehmet Şah AKCAN
Kommentare