top of page

Kelimeler Anlamlarıyla Yaşar


Turgut TOYGAR





Kelimeleri nesnelerinden, anlam ve içeriklerinden, faklı fonetik kullanım şekillerinden bağımsız düşünebileceğimiz tek yerdir aynı zamanda şiir. Yan anlamlarından ön anlam yaratabildiğimiz, sıradan olanı mucizevi bir şekilde evrensel bir anlatıma dönüştürebildiğimiz bir üst dildir.

Sözlük sayfaları arasında duran, anlamı gündelik yaşamda çok da karşılığını bulmayan, birçok anlam içermesine rağmen duyduğumuzda bizim için bir şey ifade etmeyen binleri, on binleri, yüz binleri bulan kelimelerle örülüdür bütün diller. Ortaya çıkışları tesadüfi değildir. Tüm kelimelerin var oluşundaki nedensellik, eklemlendikleri dilleri oluşturan etkenlerin sonucudur. Zaman içerisinde kendi coğrafyalarından çıkıp başka dillerde de kullanıma giren kelimeler evrensel bir dilin temeline yerleşen taşlardır. Yine de ortak olan dil değil anlamlardır. Kelimeler tek başlarına sesten ibarettirler bu anlamda işlevsizdirler. Anlamlarıyla hayat bulurlar. Anlamları kelimesin ruhudur. Bir araya geldiklerinde anlamlarıyla oluşturdukları bütünsellik kültürel yapıyı oluşturur. Farklı dillerin birbirleriyle kurdukları iletişim de kelimelerin anlamlarından ibarettir.


Çevrilemez denilen metinlerin bile farklı dillerde karşılık bulması kelimelerin oluşturduğu anlam bütünlüğünün kavranmasından ibarettir. Bazı dilleri oluşturan (Rusça, Japonca, Hintçe, Arapça ve Farsça gibi) farklı alfabelerin kültürler arası iletişim arttıkça küreselleşmesi de yerel kültürlerin ortak anlamları farklı yorumlamalarına neden olan koşulları ortadan kaldırarak toplumlar arası iletişimin artmasına neden olmuştur.

Farklı mesleki ya da bilimsel disiplinlerin aynı dil içerisinde kendi jargonlarını kurarak özerkleşmesi de zaman içerisinde nispi oranda da olsa bütçe yayılarak dillerin kültürel gelişimine dahil olmuştur.


İşte tam bu noktada özerkliğini koruyan, orijinal (ilksel) yapısını koruyan (korumaya çalışan) ve bir disiplin olarak hâlâ varlığını sürdüren, yazın dışında kalarak onlarla bütünleşen tek anlatım yolu şiirdir. Tüm sanat disiplinlerinin, edebi anlatım biçimlerinin ve hatta bilimsel ve mesleki jargonların bükülerek yer alabildiği ender alanlardandır. Dilin tüm olanaklarını kullanabildiği gibi, tüm kuralları reddedip kendi kurallarını yaratabilen tek disiplindir. İçinde devindiği dille yaşadığı sürekli çatışma hali anlamları tersine çevirerek oluşturduğu anlam kırılmaları değildir bir tek; gelişen sosyal, kültürel, siyasi çatışmaların da tarafıdır aynı zamanda.


Taraf olmanın getirdiği yükümlülükler şaire, dolasıyla şiire yaşadığı coğrafyanın dönemsel etkilerini de dayatır. Kelimelerin arasında gezinen mananın başıboşluğu biçimsel kaygıya müdahaleyi de beraberinde getirir.


Şiirin kişisel tercih olarak kendisini var ettiği alan şairin içinde devindiği dilin olanaklarıyla sınırlı gibi gözükse de durum tam tersidir. Ortak değerlerin her dilde anlamı aynıysa anlatılan da aynıdır. Oysa şiiri biricik kılan, ne anlattığı değil nasıl anlattığıdır.

Kelimeleri nesnelerinden, anlam ve içeriklerinden, faklı fonetik kullanım şekillerinden bağımsız düşünebileceğimiz tek yerdir aynı zamanda şiir. Yan anlamlarından ön anlam yaratabildiğimiz, sıradan olanı mucizevi bir şekilde evrensel bir anlatıma dönüştürebildiğimiz bir üst dildir.


Gündelik dilde kullandığımız kelime sayısının artması ya da azalması, okuma oranımızın azlığı ya da çokluğu, ilgi alanlarımız, dert edindiğimiz şeyler, yaşadığımız coğrafya, içinde devindiğimiz sosyokültürel yapı ve daha birçok etken kurmaya çalıştığımız şiirin oluşmasına da etki edecektir. Birçok sanat disiplinin ortak nesneleri, yöntem ve kuralları kullansalar da (resim, heykel, müzik gibi) oluşturdukları anlatım yöntemleri tek ve biriciktir. Tüm bu sanat disiplinleri gibi şiir de birçok ortak kurala, kelimelerin barındırdığı ortak anlamlara rağmen ortaya çıkış biçimiyle tek ve biriciktir.


Her şairin (ya da şair adayının) öncüllerinden ilham alarak kurmaya çalıştığı şiiri zaman içerisinde kişiselleştirmesi ve ardıllarına ilham vermesi de dilin içerisinde oluşan şiirsel coğrafyayla mümkündür. Geleneksel olanla, çağdaş olanın çatışması da bu anlamda tetikleyici bir rol oynar.


Tüm bunlardan hareketle şimdilik e-dergi olarak dijital platformda yayınlanan Matkap dergisinde açtığımız şiir sayfalarına gelen şiirler hakkında da birkaç cümle kurmak istiyorum. Şiirlerini yollayan şairlerin bir ya da birkaç şiirlerini okuma fırsatı bulabildiğim için şiirsel maceralarının bütününe değil sadece yolladıkları şiirlere yönelik konuşacağım.


Biçim kaygısı gütmeden, bazen savruk çoğu zaman rast gele serpiştirilmiş gibi duran ama tekrar okunduğu zaman derdini anlatabilen şiirler yok denecek kadar az ne yazık ki. Dil bilgisi kurallarının kısıtlayıcılığının şiirde geçerli olmadığını vurgulamıştım. Bu açıdan bakıldığında doğru gibi gözükse de yan yana geldiğinde anlam kargaşası yaratan, kendi içsel çelişkilerini anlatmaya çalışırken bocalayan dizelerle karşılaştım. Şiir kariye daha ilk dizede “beni oku!” der. Şairin “ben ne yazarsam yazayım bana aittir” deme lüksü belli bir yetkinliğe ulaştığında mümkündür. Ne yazık ki birkaç şiir dışında o yetkinliğe yaklaşmış şiir yok. Şiiri dert anlatma, iç dökme yolu olarak görme hastalığından arınamamış, yapısal bozukluğu olan, altındaki ismi kaldırıp rast gele bir isim koyduğunuzda kabul görecek şiirler çoğu.


Örneklemekten kaçınmamım nedeni, daha önce de söylediğim gibi şairlerden tek ya da birkaç şiir gelmesinden dolayı. Bütünsel değerlendirme yapmak bu anlamda olanaksız. Gözümüzün önündeki binlerce örneğe bakarak değerlendirme yaparız çoğu zaman ki doğru olanda budur. Şiirden değil şairden beklediğimizdir asıl olan. Şiir sonuçta soyut bir çıkarımdır. Bu soyutlamanın okurda yankı bulması, şairin özgünlüğüyle mümkündür. Özgünlük ise kendi içinde bazı koşullar barındırır. Bu ayrı bir yazı konusu olarak burada dursun. Gelen şiirlerin birçoğu aceleye getirilmiş, üzerinde düşünülmeden yazılmış duygusu veriyor. Bu telaş, bu çalakalem yazma hali, şiirlerde bitmemişlik duygusu yaratırken ağızda kekremsi bir tat bırakıyor. Benim önerim çok şiir yazmak değil, yazdıklarımızı defalarca ama defalarca okuyarak üzerlerinde düşünmek ve yeniden yeniden yazmak olmuştur hep. En tehlikeli kelime “gibi” kelimesidir şiirde ki birçok kere karşılaştım. İmgesel yapıyı kurarken kaçınılması gereken kelimelerin başında gelen kelimelerden biridir “gibi”. Herkesin kurabileceği cümleleri kurmaktan kaçınmak da çok önemli bu anlamda. Belki bütün olarak değil ama yer yer gündelik dilin akışı içerinde bulunan cümle kuruluşları müthiş bir ahenk yaratır. Örnekleri çoktur fakat bunu alışkanlık haline getirmekte şiire zarar verir. Birçok şiir köksüzlük duygusu veriyor. Bu anlamda yayınlanmaya değer bulduğum değil, okurla buluşmasına aracı olmak istediğim şiir sayısı ne yazık ki çok az. Lütfen yazmaya devam edin ve yeni şiirlerinizi bizimle paylaşmaktan vazgeçmeyin. Sevgiler.


Comments


bottom of page